1974'teki Kıbrıs çıkarmasına katılan bir asker anlatıyor:
“-Çok şiddetli bir taarruz vardı. Mermiler kulağımızın dibinden geçiyordu. Siperde daha önce hiç görmediğim bir asker yanıma yaklaştı. Belli ki bizim birlikten değildi. Bir zarf çıkardı ve:
“-Memlekete dönünce bu zarfı, üzerindeki adrese bırakır mısın?”
“-İkimiz de döneriz inşallah” dedim.
Israrla kendisinin dönemeyeceğini, benim ise memleketime ve aileme kavuşacağımı söylüyordu. Biraz isteksiz de olsa zarfı aldım. Ancak o çatışma sırasında birbirimizi kaybettik. Taarruz bitip memlekete döndüğümden bir-iki yıl sonra eski eşyaları karıştırırken o zarfı buldum. Unuttuğum görevi, geç de olsa yerine getirmek için İstanbul'a gittim. Üzerindeki adres, Aksaray'daki eski bir eve götürdü beni. Kapıyı yaşlı bir amca açtı.
“-Merhaba amca. Ben Kıbrıs'ta savaşan oğlunuzdan bir mektup getirdim. Belki kendisi de gelmiştir.”
“-Bizim Kıbrıs'ta savaşan bir oğlumuz yoktu ki evlâdım.”
“-Bizim Kıbrıs'ta savaşan bir oğlumuz yoktu ki evlâdım.”
Beni içeri davet ettiler. Eşi, bir fotoğraf albümü ile geldi. Fotoğrafları gösterip:
“Sana zarfı bu genç mi verdi?”
“-Evet. Çok iyi hatırlıyorum. Buydu.” Ve işte o an beni şok eden ve hâlâ düşündükçe aklımı başımdan alan şu cevabı verdi:
“-Bu çocuk benim oğlumdu. Fakat onu 35 sene önce Kore harbinde şehit verdik...”
0 yorum Blogger 0 Facebook
Yorum Gönder